21 Mart 2017 Salı

Huzursuzluk, Zülfü Livaneli


Huzursuzluk...

Kitabı bitirip huzursuzca tüm insanlığı ve insanın insana yaptığı zulmü sorgulamaya hazır olun.

Hikaye Mezopotamya'nın incisi Mardin'de geçiyor. İstanbul'a eğitim için giden ve orada gazetecilik yapan İbrahim bir 3.sayfa haberinde Mardin'li Hüseyin Yılmaz'ın Amerika'da islam karşıtı bir grup tarafından öldürüldüğünü okuyor. Sessiz, sakin, kendi halinde olan çocukluk arkadaşının öldürülme hikayesini merak eden gazeteci İbrahim, doğduğu büyüdüğü çocukluğunun geçtiği topraklara çocukluk arkadaşının cenazesine gidiyor ve Hüseyin'in hikayesini araştırıyor.

İbrahim çocukluk anıları ile Mardin sokaklarında gezip geçmişe yolculuk yaparken, yaşantısının çok değiştiği büyük şehirde farkında olmadan geçmişine duyduğu özlemi hissediyor. Zihninde canlanan anılarındaki arkadaşı Hüseyin; hep dini bütün, inançlı, kimseye zarar vermeyen, çevresinde bulunan insanlara yardım etmeyi seven iyi bir çocuktu. 
Yardım sever çocukluk arkadaşı Hüseyin büyüdüğünde de değişmemişti. Mardin'de bulunan göçmen kamplarına yardım etmek için sık sık ziyarete giden Hüseyin'in,  Ezidi göçmen kampında yaşayan Ezidi kızı Meleknaz ile tanışmasıyla hayatı bir anda değişmişti.
Ezidilerin İŞİD tarafından gördüğü zulmü anlatan hikaye tüyler ürperten satırlar ile dolu. Ezidi çocukların ve ailelerinin yaşadığı dram, çocuk yaşta tecavüzlere uğrayan masum yavrular, içinizi parçalayacak öyküler ile karşı karşıya kaldığınız bir hikaye...

Kitap bir solukta bitiyor ama göğsünüzde bıraktığı o yumruk hissi, ağırlığı hiç geçmiyor. 

Ortadoğu’nun tarihinde var olan kanın nereden geldiğini anlattığı kısa paragraftan daha iyi bir anlatım ne duydum ne de okudum.

"Harese nedir bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur."

İnsanlığımızı sorguladığımız, insanın insana yaptığı zulmü okuduğumuz bu hikaye sarsıcı satırlarla dolu...

"Zilan’la konuştuktan sonra gözüme her şey saçma sapan görünmeye başladı. Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var. (…) İnsanları pençesine almış, çöl hecinleri gibi hepimizin ağzını kan içinde bırakan ‘ harese’den kurtulmak için yazıyorum ve zaman zaman kendimi şu sözü tekrarlarken yakalıyorum: ‘Ben bir insandım!’”

Sevgili Livaneli son olarak bizim ayıp olarak öğrendiğimiz artık ülkemizde çok olağan hale getirilmiş, göstere göstere yardım adı altında yapılan merhamet sömürüsünü kitapta çok güzel ifade etmiş. 

"Merhamet istemiyorum, hiç kimsenin acımasına ihtiyacım yok, merhamet de zulmün bir parçası; ne bana acıyın ne de çocuğuma. Merhamet zulmün merhemi olamaz!

Dipnot : Kitabın diğer bir kahramanı "Mezopotamya'nın incisi Mardin". Görür görmez aşık olduğum şehri tekrar görmek için sabırsızlandım. 


M.



Huzursuzluk

Zülfü LİVANELİ

Doğan Kitap, 160 sayfa, 2017


16 Mart 2017 Perşembe

ALDATMAK, Paulo Coelho

Aslında Ocak ayında okuyup bitirdim kitabı, lakin yazmaya bir türlü elim varmadı. 

İtiraf ediyorum; se-ve-me-dim!

Elime aldığım kitabı yarım bırakmayı da sevmediğimden..

Bulunduğum cafe'nin ortamı ve kahvesi pek güzel. Ondan, aldım kalemi elime:) Evet kalemi, çünkü ilk önce büyükçe, beyaz bir peçeteye yazdım keyifle. Anlayacağınız şartları keyif ekseninde döndürünce ancak yazabilen biriyim:)

Yerinde kesinlikle olmak istemediğim bir kadın karakter var karşımızda; Linda. (Bu bir erkekte olabilirdi ve tepkim yine aynı olurdu tabi!) Rutin bir hayat yaşamaktan bir hayli sıkılmış olan bu arkadaş pek mutlu değil. Anlaşılan depresyonda. Tabi bu onun suçu da değil. Onu suçladığım sonucu çıkmasın efenim. Gerçi güneşi neredeyse hiç görmeyen bir ülkede yaşayıpta depresyona girmemek ne mümkün! Linda'ya bol bol ve güneşli ülkelere seyahat öneriyorum:) Burada, hali vakti de yerinde. Demekki neymiş; parayla saadet olmazmış:) İki çocuğunun olması mı kilitlemiş onu bilemiyorum. Neyse psikolojik tahlil yapmaya gelmedik buraya. 

Özetle, Linda depresyonda, mutsuz.. Yanlış bir memlekette gazetecilik yapmaya çalışıyor. (Haber bulmakta da sıkıntı çekiyor. Sana doğru adresi veriyorum Linda'cım; Türkiye. Hem güneşi bol hem de haberi.)
İki çocuğu var.
Kendisine sırılsıklam aşıkta bir kocası..
Mutsuzluğundan kocasını aldatarak kaçmaya çalışıyor. 

Kitabın arka kısmından;

'... yaşadığım sokak, sokak lambaları, şu an içinde bulunduğum ev, salondaki mobilyalar, bir gün hepsi ortadan kaybolacak... tıpkı bedenim gibi. Ama bir şey var ki kainatın ruhunda iz bırakacak: sevgim.
Linda ayrıcalıklı bir yaşama sahip olduğunun bilincinde. Yine de her sabah yeni bir güne açtığı gözlerini hemen kapayası geliyor. 
Arkadaşları ilaç kullanmasını öneriyor.
Oysa Linda'nın istediği hissizleşmek değil, yaşadığını hissetmek... 
Çünkü yaşamak sevmektir.

Paulo Coelho Aldatmak'ta diğer kitaplarından farklı olarak kışkırtıcı, tene dokunan ve tutku dolu bir hikayeyle çıkıyor okurun karşısına. Her şeyin mümkünmüş gibi sunulduğu bir dünyada, imkansız aşkın izini sürüyor. Ruhun kuytularında kaybolmaya çekinmeden... Ne de olsa bazen kim olduğumuzu bulmamız için kendimizi kaybetmemiz gerekir.'


Bu yazıyı okuyunca kitap oldukça iddialı; heyecan verici ve sürükleyici. Bana aynı hissiyatı yaşatamadığı için üzgünüm. 

Belki siz beğenirsiniz, kim bilir? 

Sevgiyle ve güneşle kalın efenim..

S.

Aldatmak
Paulo Coelho
Çeviri: Emrah İmre
Can Yayınları, 271 sayfa, 2014.

7 Mart 2017 Salı

MOMO, Michael Ende

Bütün kitabı ne güzel bir Tim Burton filmi olur diye aklımda sahnelerle okudum. Bu yazıya başlamadan önce acaba filmi çekilmiş midir diye merak edip araştırmaya başladım.
Hayretlerime hayret ekledim. Kitap 1973 yılında Almanca olarak yayınlanmış. 1986 yılında filmi çekilmiş. Ve nihayet 2004 yılında benim elimdeki, fotoğrafta gördüğünüz ilk baskısını Kabalcı Yayınevi'nden yapmış. Çok yakın zamana kadar en çok satanlar listesinde duruyordu. Sanırım değeri geç anlaşılmış bir kitap demek yerinde olur. Okuyanların ve hatta okumayanların çocuk kitabı mı olduğuna karar verememesinin büyük etkisi olabilir bu kıymet bilmezlik durumuna.

Momo bir küçük kız. Arkadaşlarından başka kaybedecek bir şeyi olmayan, insanların içlerini gören, huzur veren, herkese iyi gelen bir yoldaş... Bu yolda içindeki çocuğu koruyabilmiş dostları ve henüz Zaman Tasarruf Şirketi tarafından zehirlenememiş çocuklarla mutlu mesut yaşarken başları Duman Adamlarla belaya girer ve macera başlar...

Kitap büyüleyici derecede fantastik ve bence çok derin bir felsefe kitabı. Gelmiş geçmiş en büyük soruna çok yalın bir bakış açısı var. Zaman nedir? Ne olunca zaman boşa harcanmış olur? Zamandan tasarruf edilir mi? Okuyunuz zamanınızı boşa harcamış olmayacaksınız :)

Kol saati kullanmayan bir insan olarak fotoğrafı çekerken bir saat bulup yanına koyamadım. Ben de bana bu kitap boyunca eşlik eden, zamana meydan okuyan kuru dallardan yapılmış kitap ayracımla çektim.

E.


Momo
Michael ENDE
Çeviren : Leman Çalışkan
Kabalcıı Yayınevi, 303 sayfa, Aralık 2004

1 Mart 2017 Çarşamba

AEDEN, Akilah Azra Kohen


Fİ,Çİ, Pİ tarzı bir hikaye beklerken, bir Dünya hikayesi olarak başlayıp evrenin derinliklerine daldığım bambaşka bir dünya ile karşılaştığım, Murakami kitaplarında aldığım masalsı tadı bulduğum bir kitap oldu AEDEN.

Evrende bulunan bir çok gezenden biri idi Aeden ve kitabın baş kahramanları Numi ile Sonje bu gezegen de yaşayan iki çocuk, iki ergen ...

Kim olduğunu nereden geldiğini sorgulayan Numi'nin, annesinin bir Dünya'lı olduğunu öğrenmesi ile başlyor hikaye. Sonje ile birlikte Aeden de yaşanılan o mükemmelliğin tersine Dünya gezegenine geldiklerinde karşılaştıkları  evrimleşmemiş insansılar ile yaşadıkları olaylarla devam ediyor. Hikayenin içine girdikçe yaşadığımız dünyaya dışarıdan bakıp anlama şansı yakaladığım bu hikaye;  içimizde bulunan potansiyeli ortaya çıkartmak, hayatı deneyimlediklerimizden ibaret olduğunu anlamak, yaşama ve yaşayana değer vermeyi öğrenmek, tüketmek için üretmenin önemini kavramak açısından gereken mesajı vermekte gayet başarılı.

"Unutma, ancak bütünün tamamı kadar yalnız, her bir parçası kadar çoksun"
" Evren merakla harekete geçer, düşünceyle genişler, korkuyla küçülür, analizle büyür, yargıyla son bulur. Merak ettiğin her şey senin kim olacağına yön verir."
" Ön yargı düşüncenin en büyük hastalığıdır"
" Yapılan hatalardan ders alındığı sürece her hata hayatın bir hediyesidir."
" Babam derdi ki, bu kadar iyi olma. Sen bu kadar iyisin diye evrenin bir yerinde birileri o kadar kötü olmak zorunda kalıyor. Evrenin tek sorunu denge..."
" Analiz edilmeyen duygular başıboş esen fırtınalardı, analiz edip fırtınayı anlamak , estiği kaynağı bulmak fırtınayı dindirebilmenin tek şartıydı."
" Deneyimlenmeden akla alınan bilgiden daha ağır çok az şey vardı şu evrende. Bilgiyi hazmetmek için tek yoldu deneyim."
 "Mükemmelliği tetikleyen tek şey eksiklik duygusudur."
"Yolcunun kararlılığı değil miydi varılacak yerin değeri?"

"Evrende hata yoktu, tesadüf yoktu! Nihayet anlamışlardı. İnsan doğulmaz, insan olunur."

Masalla gerçeği ayırt edebilecek okurlara ...

M.


Aeden
AKİLAH Azra KOHEN
Destek Yayınları, 616 sayfa, Aralık 2016


 




22 Şubat 2017 Çarşamba

PİÇ, Hakan Günday

Sevgili arkadaşım E. sayesinde tanıştım Hakan Günday kitapları ile iyi ki tanışmışım. İlk okuduğum kitap "Kinyas ve Kayra" idi  çok etkilenmiştim hikayeden, yazarın hayal gücünden, yazı dilinden.
Hakan Günday kitaplarını üst üste okumak bana ağır gelecek diye düşünüp 1-2 ay ara verdikten  sonra "Az" kitabını okudum ve galiba en sevdiğim kitaplarından biri olacak dedim. Şimdi sıra kitaplıkta okunmayı bekleyen "Piç" adlı kitabında.

Kitaba başlar başlamaz "İnsanlık, kendini öldüren ilk insan tarafından ihanete uğramıştır" cümlesi ile vurguna uğradım. Kitap içerisinde ailelerine ihanet etmiş yersiz- yurtsuz, işsiz- güçsüz  4  (Cenk, Hakan, Afgan, Barbaros)  karekterin piçlik dönemi anlatıyor aslında baktığınızda çok sıradan bir hikaye okuyorsunuz. Fakat okuduğumuz sıradan hikaye o kadar gerçek ve satır aralarında öyle vurucu cümleler ile dolu olunca kitapta bulunan tüm satırların altını çizesi geliyor insanın.
" Piçler, aşık oldukları kadınların kendilerini kurtaracaklarını düşünür. Oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir."
 " Piçlere sır verilebilir. Ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır"
 " Piçlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz. Onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır."
"dibe vurmak diye bir şey yok. çünkü dünyanın dibi yok. en fazla yerin dibine geçerim, oradan da girer dünyanın öbür tarafından çıkarım."
 " Piçlerin babalarıyla olan ilişkileri mezar taşı kadar soğuk, yeni dökülmüş kan kadar sıcaktır."
 " Piçin davranış ve tercihlerini sadece bir başka piç kabul edilebilir olarak değerlendirir ve "Neden?" diye sormaz. "Neden" sorusu piçliği yok eder. "
"  Hayat tek hoparlörü çalışan bir müzik seti gibi.Müziğin sadece bir bölümünü duyuyoruz.Diğer hoparlörden ne çıktığını kimse bilmiyor.Hayat her anlamda monoton."
" Domino taşlarından oluşmuş zincirin bir ucu geçmiş, diğer ucu gelecek. yıkılıyorlar teker teker ve şimdi ki zaman kalıyor ayakta. geçmiş ve gelecek sıkıştırdığı için, ayakta kalan sadece şu an. şimdiki zamana mahkum olmuş insanlar. hareket edemeyen o domino taşı gibi felç geçirmiş insanlar. geçmiş, anılarla zihnimde, gelecekse tahminlerimle zihnimde. hepsi acı dolu. hepsinde kırılan hayaller var. her saniye içimde hissettiğim geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle dolu aklımla donup kaldığımı görüyorum. bütün heykeller gibi ben de sadece zaman içinde hareket ediyorum. yani yaşlanıyorum. elimden başka bir şey gelmiyor."
Utanmasam tüm kitabı yazacağım, kısacası okuyun vurulun. 

Dip Not :İki erkek çocuk annesi olarak ileride bir "PİÇ" e sahip olursam ne yaparım sorusu çok geçti aklımdan

M.


Piç
Hakan GÜNDAY
Doğan Kitap, 228 sayfa, Mayıs 2016