20 Ağustos 2011 Cumartesi

İKİ TÜRK'ÜN ÖLÜMÜ, Sıtkı Uluç

Kitabevinin kapanmış olmasından dolayı, kitabı bulmak biraz maceralı oldu.
Ahmet Taner Kışlalı ve eşi Nilgün Kışlalı'nın hayatlarının anlatıldığı bu kitap damatları Sıtkı Uluç tarafından kaleme alınmış. Sıtkı Uluç aslında bir gazeteci. Yıllardır yurt dışında Türkiye için çalışmış. Kitapta kullandığı dil akıcılık ve okuyucuya duyguları hissettirme açısından oldukça başarılı.
Kitabın ilk sayfasından sonuna kadar Kışlalı ailesinin bir üyesi hissediyorsunuz kendinizi. Acılarını ve mutluluklarını onlarla beraber yaşıyorsunuz.
Kitapta Ahmet Taner Kışlalı'nın eşiyle tanışmasından ölümüne kadar yaşananlar anlatılmış. Kışlalı çiftinin ölümlerinin ardından dostlarının ve sevenlerinin gönderdiği mektuplardan bazılarına da kitapta yer verilmiş. Son bölümde ise Türkiye-İran ilişkilerinden bahsedilmiş.
Benim sulu gözlülüğümden midir bilmem -ki bunu E. okuyunca anlayacağız- kitabın çoğu yerinde göz yaşlarıma hakim olamadım. 
Kışlalı çiftinin iki çocuklarını nasıl güzel ve fedakarlıklarla yetiştirdiklerini okumak bir anne olarak tedirgin etti beni. Nedeni gayet basit; acaba ben de bu kadar bilinçli ve sorumluluk sahibi bir çocuk yetiştirebilecek miyim diye. Umarım..
Kitap bitti fakat üzerime hala yaşananların hüznü hakim. Derinden etkilendiğim bir deneyim oldu.
Son olarak; cehalet ve korkaklık ne ailemizde barınabilmelidir ne de ülkemizde!

S.


İki Türk'ün Ölümü
Sıtkı Uluç
Ümit Yayıncılık, 2001, 464 sayfa

19 Ağustos 2011 Cuma

AZ, Hakan Günday


Ders çalışmam gereken bir gecede "Muhabbet Kralı" seyrederken tanıştım kendisiyle. Bu yazar - çizer takımı ellerinde kalem yokken meramını anlatmakta pek başarılı değildir genellikle ama Hakan Günday öyle değildi. Söz sırası kendine "yazarın neye benzediği okuyucu için önem taşır mı?" gibi abuk bir konuda da gelmiş olsa, tüm konukların ortak düşünceleri muhteşem kitaplar yazdığı yönündeydi.
Programda "Kinyas ile Kayra" çok övgü aldı. Aklımda da oradan başlamak vardı ama Tansaş kitap reyonunda %40 indirim yapınca, "AZ" ile buluşmuş olduk.
Kitabın ilk 160 sayfasını suratım mimiksiz, karnımda bir yumruk ile soluksuz okudum. Bahsettiği gerçeklik tam anlamıyla canımı yaktı. Şiddet içeriyordu hem de dibine kadar. Bir romanmış gibi değil, biyografiymiş gibi okudum. Sonra acı gülümsemeler, duygusal ifadeler oluştu yüzümde.İkinci bölümde de acılı bir hayat var ama zaman zaman sesimi tutamadan güldüğüm bile oldu.
Kitap birbirine teğet geçen bir sürü hayatı anlatıyor. İnanılmaz bir dili, insanı kendine hayran bırakan kıvrak zekası, büyüleyici bir kurgusu var Hakan Günday'ın. Kitap beni çok ama çok derinden etkileyerek bitti. Aslında bu romandan birkaç roman çıkarırmış istese yazar. Hatta iki bölümde ayrı iki roman yazıp bunları birleştirmiş son noktada. Kitap bitti ve bir süre kendime gelemedim. Şu anda da yazarın diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum.
Programda Okan Bayülgen "Nasıl bir insan 35 yaşında bu romanları yazabilir?"  demişti. Eksik söylemiş. "Sen insan mısın?" demeliymiş. Önünde saygı ile eğiliyorum. Bundan böyle hakkında tek bir olumsuz yorum duymaya tahammülüm bile yok. Bu da böyle biline...
Roman okurken hep merak ederim, o bahsedilen sokaklar gerçekten var mı? Öyle gerçek öğelere yer vermiş ki, bu romanda merak etmeye utandım. O Avrupa şehrine gitsem bahsettiği sokakları elimle koymuş gibi bulurum sanıyorum.
İçime işleyen bu romanıyla beraber Hakan Günday bizim evin sohbetlerinde olacaktır eminim bundan sonra. Hakkında söylenmiş kocaman kocaman laflar duymamıştım ama söylenmişse bile sonuna kadar hak ediyor. AZ bile söylenmiş olabilir.

E.


AZ
Hakan Günday
Doğan Kitap, 2011, 355 sayfa

17 Ağustos 2011 Çarşamba

OLASILIKSIZ, Adam Fawer

Yüzünde, ne çok etkilendiğini belli eden bir ifadeyle 'Müthiş bir kitap!' diyen arkadaşım bu kitabı almak için kitapçının yolunu tutmama neden oldu...
Kitap bitti fakat kafamda hala soru işaretleri var diyebilirim. Ya kitabın devamı olacak ya da kitabı sinemaya uyarlayıp okuyucuların merakını sinema salonlarında giderecekler diye bir hisse kapıldım:) Hoş, kitaptan çok iyi bir Amerikan aksiyon filmi çıkar!
Kitap, olasılıksız diye bir şey olmadığını ve her ihtimalin ciddiye alınması gerektiğini kafamıza kazıyor. Kitabın olasılık ve fizik teorileri kısımlarında sıkılsam da, 3 günde bitirmemi sağlayan bir akıcılığı var. Okurken kendimi hikayenin geçtiği ortamda bir köşede oturmuş olanları izliyor gibi hissetmiyorsam ve sayfalar arasında okumaya dalıp kaybolmuyorsam, o kitap bana göre değil demektir. Bu kitapta hem çeviri hem de yazarın dili karakterlerin mimiklerini bile hissetmenizi sağlıyor.

S.


Olasılıksız
Adam Fawer
Türkçesi: Şirin OKYAYUZ YENER
A.P.R.I.L Yayıncılık, 2006, 472 sayfa