Bu başımıza ilk defa
geliyor. İlk defa S. ve ben bir kitap hakkında çok zıt kutuplarda
düşünüyoruz. İlk satırdan başlayarak çelişiyoruz. Piraye... Bugüne kadar
okuduğum en "karaktersiz" roman karakteri. Romanın hemen ilk başlarında
gözüme batan ve beni çok rahatsız eden bir ayrıntı var. Piraye'nin
annesi ve babasının "örnek" evliliklerinde, anne çocuklarına neden
Hatice ve Piraye isimlerinin koyulduğunun açıklamasını yapmıyor,
yapamıyor.İsminin hatırası olan bir insan olarak bu gereksiz detayı çok garipsedim.Romanın devamında da aynı özensizliği hissettim her an.
Ankara'nın
doğusunda doğmuş ve büyümüş bir insan olarak öncelikle konuyu çok sığ
buldum. Üstünkörü anlatılmış hemen her şey. Bir Serap hikayesi var ki
romanda akıllara ziyan. İlginçlik olsun diye düşünülmüş sanıyorum. Roman
boyunca gerçekte bilmek istediklerimiz gelişi güzel anlatılırken,
komşunun kumalık ilişkisi gibi saçma detaylarla kenar süsü yapılmış.
Fırtınalı bir ilişki, bir evlilik romanda anlatılan. Ancak bir tek
satırında bile "Allah'ım ne büyük bir aşk, kız oğlanı gerçekten
seviyordu ve rüzgarına kapılıp sürüklendi" diyebileceğimiz bir ayrıntı
yok. Evlendikleri ilk zaman bile Piraye'nin eşini sevip sevmediğinden
emin değiliz. Sanıyorum Piraye içinde yaşamış olacak ki bu "büyük" aşkı
biz okuyuculara hissettirmiyor.
Roman boyunca "bunu niye yaptı şimdi? ne saçma?" demekten kendimi alamadım.
Böyle bir hayat hikayesi elbette vardır. Hikaye olarak ilginç bile sayılabilir bir çok insan için.
Benim
doğduğum topraklarda yüzlercesi var. Benim sorunum daha çok anlatımla
ilgili sanıyorum. Çok satar bir roman yazmak için bütün detaylar var.
Belki biraz da bu çeşni rahatsız etti beni. Biraz şiir katalım, bir
tutam doğunun mistik ve tarihi motiflerinden, bir bilge lazım bize,
biraz töre, biraz aşk, biraz arkadaşlık, biraz aile, biraz kıskançlık,
biraz aile içi şiddet, biraz pişmanlık, biraz dram
-kısırlık,kumalık,mutsuz evlilik, hastalık...-, biraz tesadüf.
Her şeyden biraz... Suya sabuna dokunmadan derinleşmeden...
Romanın
en dişe dokunur yanı -ki bence gücünü de oradan alıyor- ilk bölümlerde
aralara serpiştirilmiş bol Nazım dizeleri... Yazar da sona eklediği
notta hakkını teslim ediyor zaten.
Biliyorum biraz haddimi aşmış olabilirim ancak yaşadığım hayal kırıklığının yanında anlattıklarım hiç kalır.
Beklentimin yüksekliğinde yazarın okuduğum ilk romanı "İz"in etkisi kadar, S.'nin büyük beğenisinin de payı var.
Sonuç olarak okunmaz bir roman mı? Hayır. Tavsiye eder miyim? Hayır.
Hani çerez niyetine canınız sıkılırsa, kafa dağıtmak isterseniz, çabucak bitsin derseniz... Neden olmasın?
E.
Piraye
Canan TAN
Altın Kitaplar, 2011 (17. basım), 395 sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder