31 Ekim 2013 Perşembe

GELECEK SEFERE, Marc Levy

Ne yazsam roman hakkında sanki büyüsünü bozacakmışım gibi geliyor. Gerçekten büyülü bir roman. Kitabın başındaki mektubu dönüp dönüp okudum, kitap boyunca ve hatta bu yazıyı yazmadan hemen önce hatta hızımı alamadım son 10 sayfayı baştan okudum. Biraz daha öne gittim, biraz daha... Baktım olacak gibi değil kitabın başına doğru gidiyorum oturup yazımı yazayım dedim. S.'nin yazdığı gibi sarıp sarmalayan, içine alan hatta hapseden bir roman. Tekrar okumalarımda bile dibine kadar hüzünlendim diyebilirim.
Yine muhteşem tasvirler, yine üstün bir zeka ve espri anlayışı,yine tanıdık isimler, yine aşk, yine Marc Levy...
O kadar sahici yazıyor ki romanda bahsi geçen şahısların gerçekliğini araştıran okuyuculara rastladım internette kitap hakkında okurken...
Ne diyelim üstadın yeni kitaplarını merakla bekliyoruz. Okumadığım son iki kitabını da hazzımı ertelemek için yeni kitabı çıkana kadar bekletiyorum.

E.


Gelecek Sefere
Marc LEVY
Çeviren: Esra ÖZDOĞAN
Can Yayınları, 196 sayfa, Ocak 2007

24 Ekim 2013 Perşembe

SONSUZLUK İÇİN YEDİ GÜN, Marc Levy

"Anne arkadaşlık ve kardeşlik her şeyden güçlüdür değil mi?" beş yaşındaki oğlumun bu aralar en çok sorduğu sorulardan birisi. Varmak istediği yer daha doğrusu duymak istediği şey "sevginin gücü". Evet, sevgi her şeyin üstesinden gelir. Bunu duymak onu ne kadar rahatlatıyorsa, buna inanmak hatta söylemek de beni o kadar rahatlatıyor.
Marc Levy bu kitabında fantezi dünyasının sınırlarını zorlayarak bir aşk anlatıyor. İyiler ne kadar iyidir, kötüler hep mi kötüdür. Bu savaşı  kim kazanır? Savaşları kazandıklarını zannedenler gerçekten kazanmışlar mıdır? Ya kazanmak için kaybettikleri?
Bir şeyi tezadıyla anlatmak en kolay yoldur. Ya tezadını da anlatmak gerekiyorsa? Aşkta ve savaşta her yol mübahtır diyenler acaba ikisinin de özünde aynı şey olduğunu mu düşünüyorlardı? Yoksa birbirlerine dönüşmelerinin an meselesi olduğunu mu biliyorlardı?
Yazar, kitabının okuyucusuna -o ben oluyorum- bu kadar çok soru sordurmasını bekleyerek mi yazmış bilmiyorum ama kronolojik olarak yayınlanmış üçüncü romanında kendisine olan hayranlığımı bir nebze daha arttırmış bulunuyor. Yazarları daha iyi anlamak, tanımak için yazdıkları romanları sırayla okumanın faydası var mıdır acaba? 

E.


Sonsuzluk İçin Yedi Gün
Marc LEVY
Çeviri: Işık ERGÜDEN
Can Yayınları, 233 sayfa, Eylül 2012

2 Ekim 2013 Çarşamba

NEREDESİN, Marc Levy



Bu kitap benim para verip aldığım ve okuduğum ilk ikinci el kitap. Biraz hoyrat davranmış olmam bununla açıklanabilir mi, bilmiyorum. Zavallıcık önce sahilde bir güzel şişti nemden. Daha sonra ülkenin en uç köşelerine benimle seyahat etti ve orada terk edildi. Eski basım bir kitap olduğu için sanırım, internette görseline de rastlayamadım. Bu sebeple benim çekmiş olduğum bu kötü fotoğraf ile idare edeceğiz.
Benim kitapta bıraktığım izlerden gelelim kitabın bende bıraktıklarına. Marc Levy'den, onun ustalığından bahsetmeyeceğim. Yakında blog adını Marc Levy Fan Club olarak değiştirirsek şaşırmayın. Kitap yazarın ikinci kitabı, ilki bence kıyas kabul etmez ama her kitabında sizi sarmayı başarıyor hikayeler.
Bu kadar akıcı yazıp, bu kadar çok soru sorduran başka bir yazar varsa acilen keşfetmemiz lazım.
Zira Marc Levy kitaplarımız neredeyse tükendi.
Roman boyunca sorgulamalar yaşadım. Bunlardan hangisi gerçek aşk? Bu aşk mı? Hangisi gerçek anne? Annelik bu mu?
Yine sıcak, şaşırtan, heyecanlandıran, akıcı bir roman.
Kitabın benden önceki sahibinin kitapta altını çizdiği tek yeri alıntılayarak bir sonraki Marc Levy'e doğru yelken açıyorum.
"Neden var olan her şeyi bir kenara itip var olmayana takılırız? Neden yolunda giden şeylerin tadını çıkarmak varken yolunda gitmeyenleri önemseriz?"

E.


NEREDESİN
Marc LEVY
Çeviren: Sinem YENEL
Can Yayınları, 2005, 240 sayfa

18 Ağustos 2013 Pazar

SİZİ ZAYIFLATABİLİRİM, Paul McKenna

Ömrümün neredeyse yarısından fazlasını bu zayıflama işlerine adamış olduğumu görmek üzücü aslında. Bu okuduğum ne ilk ne de son kitap. Ancak bu kitabı diğerlerinden ayıran önemli bir durum var. Kitapta onu ye, bunu yeme diyen bir liste yok. Çaresizce bir çırpınış bizimki biliyorum. Bu kafayı değiştirmedikçe verip verip kiloları, geri almamak mümkün değil. Kitap bir gecede bitirebileceğiniz, çok şey vaat eden hatta mucize vaat eden bir kitap diyebilirim. Elbette bu işte mucize diye bir şey yok. Kafayı tümden değiştirmenize yardımcı olmaya çalışıyor. Bu uzun ve zorlu bir süreç. Bugüne kadar okuduğum kitapların, gittiğim uzmanların, duyduklarımın, bildiklerimin, bildiğimi sandıklarımın bir kolajı gibi. Bir diyet kitabı değil bir kişisel gelişim kitabı diyebiliriz. Elbette kafayı değiştirmek zor, hem de çok zor ama neden olmasın?
Kitabın en büyük artısı içerisinden çıkan cd. Cd'yi mp3 formatına çevirip yanımda taşımaya başladım. Yaz tatilinde "dur ben biraz zayıflayayım" diyip kulaklıkları takıp dinledim. Sonuç? Tam bir felaket. İnsanı tam bir umutsuzluğa düşürebilir benim deneyimim. Ama siz, siz olun bana bakmayın. Kitabı alın, okuyun sadece bir gecenizi alacaktır. Cd'yi dinleyin. Denemekle hiç bir şey kaybetmezsiniz. Belki de kilo kaybedersiniz. Neden olmasın?
Kitaptan paylaşmak istediğim bir cümle ile bu işe baş koymuş yoldaşlarıma selam ederim.
"Dünyada sevildiğinizi hissettirecek ve iyi hissetmenizi sağlamaya yetecek kadar kurabiye yok"
Michael Neill 

E.


Sizi Zayıflatabilirim
Paul McKenna
Pegasus Yayınları, 169 Sayfa, Mayıs 2013
Çeviren: Sibel Demirel

18 Temmuz 2013 Perşembe

SİZİ TEKRAR GÖRMEK, Marc Levy

Keşke Gerçek Olsa ile başlayan aşk, Sizi Tekrar Görmek adlı kitapta aynı karakterlerle yine karşımıza çıkıyor.

Marc Levy'nin hayran olduğum kendine özgü hayalgücünün ürünü olan bu kitabın ardından, devamı niteliğinde olan Sizi Tekrar Görmek'i okumak oldukça keyifliydi diyebilirim. İki kitapta da güzel bir aşk anlatılmış. Aslında bir kitap daha olsa da orada da çocukları ve torunları olsa fena olmazdı:P

Özetle, sevdim ben bu ikiliyi. Hem kitapta anlatılan aşkı yaşayan çifti, hem de iki kitaptaki konuların anlatılışını.

Buarada kitabı okumama vesile olan D&R'ın 5 TL'lik kampanyasına ve E.'ye teşekkürler.

Bir sonraki Marc Levy kitabında buluşmak üzere.. :)


S.

Sizi Tekrar Görmek
Marc Levy
Çeviri: Ayça Sezen
Can Yayınları, 2011, 272 sayfa  

3 Temmuz 2013 Çarşamba

GELECEK SEFERE, Marc Levy

Kitap beni o kadar etkiledi ki, bittikten sonra hevesle elime aldığım bir sonraki Marc Levy kitabını 1-2 sayfa okuduktan sonra devam edemeyeceğim diyerek elimden bıraktım. Bu duruma ne kadar şaşırdığımı anlatamam.. Şimdiye kadar 'içimden Marc Levy okumak gelmiyor' cümlesini telaffuz etmemiştim. Bu defa oldu..

Sarıp sarmalayan, sıcacık, heyecanı ve sürükleyiciliğini son sayfasına kadar devam ettiren güzel bir Marc Levy kitabı.

Yazarın betimlemelerini başarılı buluyorum. Kitap boyunca karakterlerin bulunduğu ortamlardaydım sanki. Sanırım fazla kaptırmışım kendimi ki, bu yüzden çıkamadım kitaptaki cafeden:) Hele romantizm.. Benim gibi bir balık kadını için fazla geldi:)

Garson, bi' latte lütfeen!

S.

Gelecek Sefere
Marc Levy
Can Yayınları, 2011, 216 sayfa
Çeviri: Esra Özdoğan

22 Haziran 2013 Cumartesi

KÜÇÜK AĞACIN EĞİTİMİ, Forrest Carter

Eşimin bir gece kitaptan bir bölümü sesli okumasıyla başladı tanışıklığımız. Ebeveyn olmak, öğretmek konularını konuştuğumuz bir geceydi. Oldukça uzun bir zaman önceydi. Kitaba başlamamla bitirmem arasında çok uzun bir süreç var. Araya başka kitaplar da aldım ama bu kitap öyle bir kitap. Nasıl mı? Elinizin altında duracak, soluk almak istediğinizde okuyacağınız, dönüp dönüp okuyacağınız bir kitap.
Öncelikle kitabın ismi yeni baskılarında olduğu gibi "Küçük Ağaç'ın Eğitimi" olmalıydı. Ancak benim elimdeki 1995 baskısı ve başlığı da yukarıda yazdığım gibi yanlış yazılmış. Açıkçası okuması zor. Kitabın orijinaline ulaşmak için sabırsızlanıyorum. Orijinal dili de böyle mi yoksa ciddi bir çeviri sıkıntısı mı var bilmek için. Daha bitirmeden yazarın diğer kitaplarının siparişini de verdim.
Kitap annesini ve babasını kaybetmiş, Çeroki olan büyük anne ve büyük babasıyla yaşayan bir çocuğun dilinden anlatılıyor. Okuduğumuz aslında bir otobiyografi ama öyle bir dille aktarılıyor ki, Forrest Carter kitabı o zaman yazmış da büyüyünce bize ulaşmış hissi uyandırıyor. Gerçekten okunması gereken bir öz yaşam öyküsü...
Alınacak çok dersler, altı çizilecek çok satırlar var... Kitap hakkında ne yazsam eksik kalacak hissiyle yazıyorum bu yazımı. Kitap yazarın ölümünden yıllar sonra film olarak uyarlanmış. Sadece reklamını izleyerek bile kitabı okumadan filmi izlememenizi tavsiye edebilirim. Böyle bir kitabın ruhunu kaybetmeden filme uyarlamak çok zor olsa gerek.

E.


Küçük Ağacın Eğitimi
Forrest CARTER
Çeviren: Şen Süer Kaya
Say yayınları,  1995 (1.basım), 266 sayfa


14 Haziran 2013 Cuma

PAULO COELHO "BİR SAVAŞÇININ YAŞAMI", Fernando Morais

Başlangıçta kitap biraz sıkıcı geldi. Yine de okumaya devam ettim. Ardından istediğim akıcılığı kısa bir süreliğine buldum. Fakat devamı bir türlü gelemedi. En son pes ettim, içim acıyarak. Çünkü 300 sayfa okuduğum kitabı bitirmeye az kalmıştı ama ne elim gidiyordu kitaba ne de canım okumak istiyordu. Maalesef, bana hitap etmeyen ve monoton bir kitap...  

Yine zıt fikirdeyiz E.  :)

S.

Paulo Coelho "Bir Savaşçının Yaşamı" Fernando Morais
Çeviri: Samim Sakacı
Can Yayınları, 2011, 517 sayfa

GÖLGE HIRSIZI, Marc Levy

Bir elimde şimdiye kadar yaptığım en güzel sütlaç, diğerinde Marc Levy'nin beni yine yeniden büyülediği Gölge Hırsızı.. Tadına doyum yok her ikisinin de:) Keyfim yerinde. Bir solukta bitirmek istiyorum kitabı, ama aynı zamanda da bitmesin istiyorum. Uzayıp gitsin bu tat.

Hayal gücü çok etkileyici. Yazarın bu yönüne aşık oluyorsunuz. Kitapta anlatılan mekanlar hala gözümün önünde. Takılı kaldım...

Anlaşıldığı gibi büyük keyifle okudum kitabı. E.'ye teşekkürler. Sayesinde okudum. Tabi D&R'a da 5 TL'lik kitapların arasında koyduğu için teşekkürler. 

Arka kapağını E.'nin tavsiyesiyle okumadım ve iyiki de okumamışım! Kitap bittikten sonra okuyunca böyle bir yazı koydukları için dumur oluyorsunuz.

iyi okumalar ve iyi keyifler...

S.

Gölge Hırsızı
Marc LEVY
Çeviri: Ayça SEZEN
Can Yayınları, 2011, 211 sayfa

UÇURTMA AVCISI, Khaled Hosseini

Bazı kitapları siz almazsınız, onlar size gelir. Nereden ve ne şekilde aldığımı bilmiyorum ama Uçurtma avcısını almış koymuşum kitaplığıma. Okunmak için önündeki onlarca kitabın bitmesini bekliyordu. Çok sevdiğim bir aile dostumuzun hastalığını öğrenince ziyarete giderken eli boş gitmek istemedim ve bunu götürdüm. Söz konusu olan kişi bana kitap sevgisini aşılayan insandı ve ben bu kitabı okurken kendisini kaybettik.

Sevgili S. bir sabah -tam da yanıma kitap almayı ihmal ettiğim bir sabah- elinde Uçurtma Avcısı ile çıkageldi. Ona da hediye edilmiş ve elinde aynı kitaptan iki tane olmuştu. Sağ olsun benimle paylaştı...
O gün başladığım kitabı soluksuz okudum. Kitap beni tam anlamıyla "dağıttı". Kurgusu, hikayesi, anlatımı... Her şeyden öte hikayenin gerçek olma ihtimalinin büyüklüğü beni sarstı.
Burnumu çeke çeke ağlayarak okuduğum kitaplar sıralamasında ön sıralarda.

E.



Uçurtma Avcısı
Khaled Hosseini
Everest Yayınları, 440 sayfa, 2011
Çeviri: Püren Özgören

PİRAYE, Canan Tan

Bu başımıza ilk defa geliyor. İlk defa S. ve ben bir kitap hakkında çok zıt kutuplarda düşünüyoruz. İlk satırdan başlayarak çelişiyoruz. Piraye... Bugüne kadar okuduğum en "karaktersiz" roman karakteri. Romanın hemen ilk başlarında gözüme batan ve beni çok rahatsız eden bir ayrıntı var. Piraye'nin annesi ve babasının "örnek" evliliklerinde, anne çocuklarına neden Hatice ve Piraye isimlerinin koyulduğunun açıklamasını yapmıyor, yapamıyor.İsminin hatırası olan bir insan olarak bu gereksiz detayı çok garipsedim.Romanın devamında da aynı özensizliği hissettim her an.
Ankara'nın doğusunda doğmuş ve büyümüş bir insan olarak öncelikle konuyu çok sığ buldum. Üstünkörü anlatılmış hemen her şey. Bir Serap hikayesi var ki romanda akıllara ziyan. İlginçlik olsun diye düşünülmüş sanıyorum. Roman boyunca gerçekte bilmek istediklerimiz gelişi güzel anlatılırken, komşunun kumalık ilişkisi gibi saçma detaylarla kenar süsü yapılmış. Fırtınalı bir ilişki, bir evlilik romanda anlatılan. Ancak bir tek satırında bile "Allah'ım ne büyük bir aşk, kız oğlanı gerçekten seviyordu ve rüzgarına kapılıp sürüklendi" diyebileceğimiz bir ayrıntı yok. Evlendikleri ilk zaman bile Piraye'nin eşini sevip sevmediğinden emin değiliz. Sanıyorum Piraye içinde yaşamış olacak ki bu "büyük" aşkı biz okuyuculara hissettirmiyor.
Roman boyunca "bunu niye yaptı şimdi? ne saçma?" demekten kendimi alamadım.
Böyle bir hayat hikayesi elbette vardır. Hikaye olarak ilginç bile sayılabilir bir çok insan için.
Benim doğduğum topraklarda yüzlercesi var. Benim sorunum daha çok anlatımla ilgili sanıyorum. Çok satar bir roman yazmak için bütün detaylar var. Belki biraz da bu çeşni rahatsız etti beni. Biraz şiir katalım, bir tutam doğunun mistik ve tarihi motiflerinden, bir bilge lazım bize, biraz töre, biraz aşk, biraz arkadaşlık, biraz aile, biraz kıskançlık, biraz aile içi şiddet, biraz pişmanlık, biraz dram -kısırlık,kumalık,mutsuz evlilik, hastalık...-, biraz tesadüf.
Her şeyden biraz... Suya sabuna dokunmadan derinleşmeden...
Romanın en dişe dokunur yanı -ki bence gücünü de oradan alıyor- ilk bölümlerde aralara serpiştirilmiş bol Nazım dizeleri... Yazar da sona eklediği notta hakkını teslim ediyor zaten.
Biliyorum biraz haddimi aşmış olabilirim ancak yaşadığım hayal kırıklığının yanında anlattıklarım hiç kalır.
Beklentimin yüksekliğinde yazarın okuduğum ilk romanı "İz"in etkisi kadar, S.'nin büyük beğenisinin de payı var.
Sonuç olarak okunmaz bir roman mı? Hayır. Tavsiye eder miyim? Hayır.
Hani çerez niyetine canınız sıkılırsa, kafa dağıtmak isterseniz, çabucak bitsin derseniz... Neden olmasın?

E.




Piraye
Canan TAN
Altın Kitaplar, 2011 (17. basım), 395 sayfa

KEŞKE GERÇEK OLSA, Marc Levy

Marc Levy ile nasıl tanıştığımı daha önce anlatmıştım. Bu kitabını da diğerleri gibi bir günde okuduğumu söylemeliyim. Büyüklere masallar diye bir derleme yapılsa bu kitap sanırım ilk sıralarda yer alır. İçinde olmak isteyeceğiniz türde bir masal. Aşk, heyecan, dostluk, macera, romantizm hem de öyle böyle değil… Ne ararsanız bir masalda, hepsini harmanlamış güzel bir roman yazmış Marc Levy.
Kitap bittiğinde henüz elimde olmayan devam kitabını okumak için çok sabırsızlandım. İnsanda “böyle bitemez, böyle bitmemeli” dedirten bir duygu uyandırıyor kitabın sonu. Aslında bir romanı okumaya başlarken devam kitabı da olduğunu bilmek kötü. Bir şekilde hikâyenin öyle bitmediğini anlıyorsunuz ister istemez. Ancak yazarın anlatımı o kadar kuvvetli ki, kitabın bitimine 10 sayfa kala minik bir oyun yapıyor okuyucuya, insan gözlerinden yaş akarken “yahu daha 10 sayfa var, devam kitabını da yazmış…  Ne ağlayıp duruyorsun be kadın? ” bile diyemiyor kendine. Satırlardan kopmak neredeyse imkânsız oluyor Marc Levy okurken.
S.’nin çok sevineceğini düşündüğüm bir de haberim var. Kitabı Hollywood kapmış. Babaolmak.com da yazarla tanıştığım yazıda filmden de bahsediyordu. Eşim bende önce davranıp filmi seyretti. “Seyretme hayal kırıklığına uğrarsın” diye de uyardı. Ben dün gece dayanamayıp filmi seyrettim. Belki beklentim çok düşürüldüğünden, belki de filme ‘kitabın filmi’ gözüyle bakmamak gerektiğini daha ilk sahneden kafaya koyduğumdan, ben filmi çok beğendim. Ama film kitabın filmi değil, bu bir gerçek. Hikâye Mark Levy’nin bu kitabına ait olabilir ama çok temel farklılıklar var. Üstelik kitabı zevkli ve enfes kılan bir sürü detaya filmde yer bile verilmemiş. Kitabın çok heyecanlı olan uzunca bir bölümü hiç yok bile filmde. Sonu da aynı değil. Filmi kitaptan ayrı değerlendirerek seyretmeniz mümkün olursa belki siz de benim gibi birkaç damla yaş dökebilirsiniz.

E.


Keşke Gerçek Olsa
Marc Levy
Türkçesi: Saadet Özen
Can Yayınları, 2011 (12. baskı), 208 sayfa

İZ, Canan Tan

Bu kitabı neden ve nasıl aldım hiç fikrim yok. Benim için fazla "çok satan". Her halde 13 yaşında babasını kaybedince insan, "başkaları neler hissetmiş?" diye merak etmekten kendini alamıyor. Kitabı okudukça beni kitaba ne çekmiş anlamakta gecikmedim. Benim için "dip delen" derler. Sonucunda acıtacak bir şey çıksa bile -hatta bilhassa öyle zamanlarda- dibine kadar gider, gerçeği öğrenmek için debelenirim. Tuttum mu paçasından bırakmam. Açık söyleyeyim ben romanın kahramanı Verda kadar sabırlı da olamazdım.
Roman esasen bir baba-kız öyküsü ama çok ciddi detayları olan bir anne-kız  öyküsü de barındırıyor. "Göründüğü gibi olmayabilir gerçekler" sözünü aklıma mıhladı. Benim gibi affetmek konusunda kabiliyetsiz bir insana şapka çıkarttıracak unsurlar da cabası.
Romanın sonunda sizi bir sürpriz beklediği belli ama bu kadar akılcı bir sürprizi ben  beklemiyordum. Seviyorum olabilirliği olan sürprizli sonları. Kitap çekirdek gibi, bitmeden bırakamayacağınız bir roman. Öyle derin felsefi düşüncelere sürüklemedi beni ama anne-baba ile ilişkilerde kırılıp dökülmeden içinden geleni paylaşmanın faydası üstüne bir "İZ" daha bıraktı bende diyebilirim.
"Canan Tan okumaya devam eder miyim, bilmiyorum" demiştim bitirdiğimde. Kitabın sonundaki "farklı bir Canan Tan romanı" sözünü atlamışım. Şimdi ben de merak ettim.

S.'ye not: Kitabın sonunda ne kadar çok teşekkür etmiş ve kaynakça belirtmiş, değil mi? Canan Hanım hatır gönül bilen, emeğe saygılı bir insan belli ki. Okuyucularını da merakta bırakmayı sevmiyor anlaşılan. :)

E.


İZ
Canan TAN
Altın Kitaplar, 2011, 395 sayfa

BİRBİRİMİZE SÖYLEYEMEDİĞİMİZ ONCA ŞEY, Marc Levy

Sayesinde bir çok şeyi keşfettiğim bir blog yazarı var. Bu kitabı ve yazarını da kendisinin bir yazısıyla tanıdım. Tam da söylediği gibi düşünüyorum "bu kitabı anneler, babalar ve hatta çocuklar mutlaka ama mutlaka okumalı". Tavsiyelerine öyle çok güveniyorum ki sipariş verirken yazarın bir başka kitabını da söylemiştim. Seveceğimden emindim kitabı ama bu kadarını ben bile beklemiyordum. Nefes almadan okudum desem yeridir. Aynı hafta içinde yazarın 3 kitabını okuyup bitirdim.Diğer kitaplarına da geleceğiz sırayla ama bu bence okuduklarım içinde en iyisi.
Kitaptaki marjinal karakterlerin muhteşem esprileri, sürekli "acaba mı?" diye sordurtması, en ince detayına kadar planlanmış sahneler, heyecan ve tabi aşk... Film seyreder gibi okudum kitabı. Kafamda bir Julia, bir Stanley, bir Anthony Walsh tiplemesi bile var. Hani filmi bana çektirecek olurlarsa rol dağılımı hazır.
Bu kadar akıcı bir romanın insanı böyle içsel sorgulamalara sürüklemesi, suratına tokat gibi çarpması benim çok rastladığım bir durum değil açıkçası. Üstünden bir süre geçtikten sonra tekrar okunacaklar listemde ön sıralarda leziz bir kitap. Marc Levy hayal gücü ve akıcı diliyle beni kendine hayran bıraktı.


E.





Birbirimize Söyleyemediğimiz Onca Şey
Marc LEVY
Türkçesi: Ayça SEZEN
Can Yayınları, 2010, 294 sayfa

İKİ TÜRK'ÜN ÖLÜMÜ, Sıtkı Uluç

Mart 2011...  Annem elinde Hürriyet gazetesi bana bir röportaj okuyor. Sıtkı Uluç eşinin annesini anlatıyor ve bir kitaptan bahsediyor. O gün bugündür girdiğim her sahafta arıyorum. Ah bir Taksim'e yolum düşse. Neyse ki "S." var. İlk İstanbul ziyaretinde alıp, önce okuyup, sonra bana gönderiyor.
Kitabın benim için özel bir anlamı vardı şimdi çok hoş bir de "doğum günü armağanı" anısı var. 
İki bölümde değerlendirebilirim kitabı. Nilgün Kışlalı'nın yaşamının anlatıldığı ilk bölümün 52. sayfasından itibaren göz yaşlarım sel oldu diyebilirim. Sabaha karşı 4 sularında salya sümük ağlarken iki sayfa sonra kahkaha atmaya başlayınca, sevgili eşimin benim için kaygılanması da kaçınılmaz oldu. Ahmet Taner Kışlalı'nın yaşamının anlatıldığı ikinci bölüm de su gibi akıyor. Ardından demeçler veren ve bugün hala yazan-çizen takımının içinde olanların neler dedikleri o zaman da ilgilendirmemişti beni hiç. Elbette Ahmet Taner Kışlalı'yı bilmeyenler için o bölümler de gerekli olabilir. Ben o dönemde aynı kampüste hukuk okuyordum. Ahmet Hoca'nın "Siyaset Bilimi" kitabını da almış, imzalatmaya fırsat bulamamıştım. 
İkinci bölümün en can alıcı yerleri Dolunay Kışlalı'nın bize çok yansımayan çetin  mücadelesi ve eşi Sıtkı Uluç'un 12 yıl sonra hala sıcaklığını koruyan bazı değerlendirmeleri. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan bir yazı dizisinin kitabın 10 sene kadar gerisinden gelmesi de ayrıca ilginç.
Türkiye'nin 12 yıldır hala aynı sorunların içinde debeleniyor olması ise içler acısı.
Özetle ikinci bölüm çarpıcı ama kitabı bitirme süremi uzattı. Peşinden koşmamın esas sebebi olan ilk bölüm ise enfes. Keşke basımı yenilense ve bu harika "İki Türk'ü"  daha çok insan yakından tanıyabilse.


E.

İki Türk'ün Ölümü
Sıtkı Uluç
Ümit Yayıncılık, 2001, 464 sayfa

AZ, Hakan Günday

Az sanırım çok geldi bana. Kitabı bitirdikten sonra böyle olayların gerçekten yaşanıyor olabileceğini düşünmek ürpertti beni. Hakan Günday, nasıl güzel kurgulamışsın bu kitabı! Diline ise söyleyecek söz yok; oldukça akıcı bir şekilde kaleme alınmış. Kurgu dediğim gibi çok güzel; kişiler bir şekilde hayatın bir yerinde kesişiyorlar. 
Kitabın bir yerinde 'annem' yerine 'anne' denmesinden bahsedilmiş. Bizim ailede de bu kullanım vardır. Ablama 'annem evde mi?' diye sormam mesela. 'Anne evde mi?' derim. Çünkü o sadece benim değil ablamın da annesidir mantığıyla. Hoşuma gitti bu kesişme noktamız:)
Derda, kitabın ana kahramanı. İsmin anlamına internetten baktım 'yazık, tüh vah' demekmiş. Bir çocuğun ismi böyle olunca... 
Hala 52 sayısı aklımda. Dile kolay 52!!
Hakan Günday, çok açık söyleyeyim seninle tanışmak istemiyorum! Ürperttin beni! Bu arada E.'ye de katılıyorum; kimse Hakan Günday'a laf etmesin!
Diğer kitaplarını da en yakın zamanda okunacaklar listeme alıyorum ve ben de E.'ye eşlik edip saygıyla önünde eğiliyorum. 

S.


AZ
Hakan Günday
Doğan Kitap, 2011, 355 sayfa

OLASILIKSIZ, Adam Fawer

2007 yılının Temmuz ayında bir kitapçıda beklerken elime alıp kafamı kaldırdığımda 60 sayfa okumuş halde kendime gelmiştim. Gerek popüler olan kitaplara ön yargımdan, gerekse kitap alışverişimi sanal alemde yapıyor oluşumdan, kitabı rafa bırakıp çıkmıştım. Demek o zamanlar beyin hücrelerimin büyük bir kısmı hala yerindeymiş. Şimdi ilk 60 sayfayı o kadar hızla geçemedim. Elimdeki kitaba, bizim evin mütevazi kütüphanesinin müdürünün attığı tarih Nisan 2010. Kitabın popülaritesinin azalması ve kanımın tekrar ısınması epey zaman almış. Sipariş vermiş, almışım ama okumak için S.'nin bitirmesi ve beğenisini dile getirmesi gerekiyormuş.
Özel sürmenaj durumumdan kaynaklı olarak, kısa aralıklarla mizansen değiştiren kitaplara adapte olmakta zorlanıyorum. Açık söyleyeyim kitap için "müthiş" diyemem. Yazıldığı tarihten bu yana çok sayıda "parapsikoloji" temelli kitap yazılmış ve dizi çekilmiş olduğundan olabilir. Fringe seyreden bir insana  konu sıradan bile gelebilir. Evet akıcı bir dille, sıkmadan, tatlı tatlı detaylarına kadar anlatmış durumları, kişileri ve hatta kokuları ama itiraf ediyorum bir çok fizik teorisi bölümünü atladım. Olasılık hesaplarının doğru olup olmadığını da deli gibi merak ediyorum.
S.'nin aksine ben kitabın bittiğini düşünüyorum. Hatta adam "SON" diye gereksiz bir eski Türk  filmi tadı bile katmış.
Özetle benim açımdan, birçok kitap gibi hakkında söylenen koskocaman sözleri karşılamasa da, zevkle, merakla bir çırpıda okunabilecek sürükleyici bir roman.

E.


Olasılıksız
Adam Fawer
Türkçesi: Şirin OKYAYUZ YENER
A.P.R.I.L Yayıncılık, 2006, 472 sayfa

11 Haziran 2013 Salı

DÖNMEK MÜMKÜN OLSA, Marc Levy

Dönmek mümkün olsa gerçekten, yaşadığımız anlardan şuanda aldığımız hazzı alır mıydık? Aslında yaptığımız bazı 'yanlışlar', kırdığımız bazı potlar için ah keşke demişliğimiz vardır.. Ya da sevdiğimiz birini kaybedince keşke ile başlayan ve devamında 'daha çok vakit geçirebilseydik', 'zaman ayırsaydım' gibi cümleler üşüşür beynimize..

Marc Levy yine çok güzel heyecanlar yaşattı bana. Son 3-4 sayfasına kadar da heyecanı dorukta tutmayı başardı. Ve sonunda şaşırtmayı da ihmal etmedi.

Arka arkaya Marc Levy kitapları okuyunca, aynı 'aile' tarafından sarıp sarmalanıyormuşsun gibi geliyor bana. Sevgili yazarımızın hayal gücünün katlanarak genişlemesini ve daha çok kitap yazarak bizleri hayal dünyasına davet etmesini temenni ediyorum:)

E.'nin arka kapak konusunda daha önceden söylediklerine katıldığımı belirtmiştim. Okunmamalı! Bu kitabı da okumadan önce arka kapağa bakmadım bile. Okuduktan sonra bakınca doğru bir karar olduğunu yine gördüm. Kitabın gizemine balta vuruyor.

Bir de merak ediyorum, bir görüşte aşk mümkün mü diye.. Ne dersiniz?

S.


Dönmek Mümkün Olsa
Marc LEVY
Çeviri: Can Belge
Can Yayınları, Mart 2013, 292 sayfa

23 Mayıs 2013 Perşembe

KIRDIĞIMIZ OYUNCAKLAR, Sunay AKIN

Tuttu elimden, çocukluğumun geçtiği sokaklara götürdü beni.. Müdavimi olduğum oyuncakçı dedenin dükkanında buldum kendimi. Dedenin yüzü gelmese de aklıma ondan çatapat, torpil, ve bir ara popüler olan davuluna vuran tavşan aldığımı hatırladım. Aa, bir de ufak, ucu küt metal, arkası plastik füze şeklinde bir oyuncak vardı. Ucuna minik mavi şeylerden takıp havaya atardık. Yere düşünce patlardı. Ne büyük mutluluktu! Oyuncakçı dededen oyuncak almakla yetinmemiştim. Ona oyuncakların bir kısmını ver de pazarda satayım diye teklif götürmüştüm:) Kabul etmişti.. Bu o yıllardaki ilk ticari girişimim değildi aslında:) Renkli elektrik kablolarından bileklik ve kolye yapıp turistlere sattığımı da hatırlıyorum.. Bu kadar küçük yaşta başlayan ticaret hayatım, bu yıl oyuncak ve kitap raflarını düzenlemekle devam edecek mi sence E.?

Sunay Akın aldı götürdü beni mutlu, güzel günlere.. Bu seneki doğumgünümde İstanbul Oyuncak Müzesi'nde tesadüfen karşılaştık kendisiyle. Müzenin yakınında oturan arkadaşım 'kaç defa gittim ben hiç karşılaşmadım!' sözleriyle onore etti beni:) Aldığım bu kitabını, oğlum adına imzaladı. En güzel doğumgünü hediyesi oldu bana.

Oyuncaklarla bezenmiş kısa öykülerden oluşan bu kitabı kısa sürede, bir solukta okudum. Bir yaz günü, Antalya'da bir otelde, yine tesadüfen tek kişilik gösterisini dinlediğimde aldığım hazzı aldım kitaptan. Çok özel öyküler seçilmiş. Kitabı okurken sanki karşımda Sunay Akın var ve bana kitaptaki öyküleri anlatıyormuş hissine kapıldım..

Hayatımızda tesadüfen kaşılaştığımız güzel insanların artması dileğiyle..

S.

KIRDIĞIMIZ OYUNCAKLAR
Sunay AKIN
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009, 184 sayfa

9 Mayıs 2013 Perşembe

KAZANAN YALNIZDIR, Paulo COELHO

Bazen ikinci bir fırsat vermek iyidir diyeceğim ama bu durumda bunu söylemek çok doğru değil sanırım. Bir yazarın biyografisini beğenmemek kendi eserlerini de beğenmeyeceğim anlamına gelmez diye böyle diyorum. Buradaki yazımda belirttiğim gibi Fernando Morais'in kaleme aldığı biyografiyi maalesef yarım bırakmıştım.    

Bir Ordu seyahatim sırasında elimdeki Marc Levy kitabı bitince, paketi bitmiş sigara tiryakisi gibi kendimi sokağa atıp kitapçı aramıştım. Bulduğum kitapçıda Marc Levy olmamasının hayalkırıklığını 'nasıl olmaaaz' diye kızarak yaşarken karşıma Paulo Coelho çıktı. Hiç yoktan iyidir diyerek kitap açlığımı giderdim:) 

Elimde uzun süre sürünmeyi hiç haketmediği halde, kitabı uzun sürede bitirebilmiş olmanın ezikliği içimde.. Konusunun akıcılığı sardı sarmaladı beni. Biraz sorgulattı bazı şeyleri.. Biraz 'demek böylemiymiş' dedirtti.. Biraz 'hiç böyle bakmamıştım' diye şaşırttı.. 'Yok artık!' dedirtti.. 'Kim yapar böyle bir şeyi' diye hayretlere sürükledi..

Anladım ki, Paulo Coelho ile daha çok buluşma duraklarımız olacak.

S.

Kazanan Yalnızdır
Paulo Coelho
Çeviri: Celal Üster
Can Yayınları, 2009, 384 sayfa 

6 Nisan 2013 Cumartesi

DÖNMEK MÜMKÜN OLSA, Marc Levy

Hayat bazen rutinleşir. Her şey birbirinin tekrarı, her yer bildik, tanıdık gelmeye başlar. Bir mola verip yeni bir yeri keşfetmeye koyulursunuz. Orada eski bir dosta rastlarsınız. Aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun eski zamanların heyecanıyla sohbet edersiniz. O uzun ara hiç verilmemiş gibi...
İşte bu kitabın bende uyandırdığı hisler bunlar...
Özlediğim, heyecanlandığım bir buluşma oldu. Bir an önce bitirmek için yanıp tutuştuğum, aşkla okuduğum, bitmesin ne olur diye okumaya kıyamadığım...
Ankara sokaklarında, otobüs duraklarında, metroda nasıl heyecanla okuduysam merakla konusunu soran bile oldu.
Marc Levy'nin bir önce okuduğum kitaplarının bende yarattığı  -görece- hayal kırıklığına yenik düşmeden, yazarın yüksek kredisine bir şans daha tanıdım ve ilk okuduğum kitaptaki lezzeti yakaladım.
Roman boyunca yazar eski kitapları okuyanlara göz kırpıyor. Bunun yanında insanlık tarihin utanç dolu bir dönemine de değiniyor. Kitabın konusundan bahsetmeyeceğim. Sürprizleri severim. Kendime verdiğim sözü tutup arka kapağı okumadığıma bir kere daha şükrettim. Herkese de hararetle tavsiye ederim. Kitapların ön sözlerini, arka kapak yazılarını okumayın. Kitaba ve kendinize bir şans verin. Yayıncılık işine ilişkin yeni bir soru daha düşünmeye başladım. Bu kitapların arka kapak yazılarını kim yazıyor? Sinema çıkışlarında filmin sonunu söyleyen muhterem insanlar mı!? 
Kapak yazısını kitap bittikten sonra okumanın verdiği mutlulukla, yazarın bir sonraki romanını beklemeye koyuldum bile...

E.


Dönmek Mümkün Olsa
Marc LEVY
Çeviri: Can Belge
Can Yayınları, Mart 2013, 292 sayfa

7 Mart 2013 Perşembe

ÇEKİLİŞ ZAMANI!

Hediye vermeyi seviyoruz. Hele de bu hediye bir kitap olunca, daha da büyük keyif aldığımız kesin.

                                    

Sizlerden birinize bu defa E.'nin daha önce blogumuzda yorumlarını paylaştığı, Sibel Cemali'nin kaleminden çıkan 'Sabahın Ucu' isimli öykü kitabını vermek istedik. Sıkı durun; hem de yazara imzalatılmış haliyle! :)

Çekiliş için bir sürü şart koyup işin tadını kaçırmaya hiç niyetimiz yok. Sizden istediğimiz blogumuza üye olarak aşağıya yorum bırakmanız ve çekilişi çevrenize Facebook, Twitter, blogunuz, Google+, vs. yoluyla duyurmanız.

Son katılım tarihi 21 Mart 2013..

Bol şans..

27 Şubat 2013 Çarşamba

FLUSH, Virginia Woolf

Kendime not: Kitaplara başlamadan önce ön söz, son söz ve hatta kitap arkası okuma!
Başkaları ne düşünüyor bilmiyorum ama ben kitapları bilmediğim bir yere yolculuk gibi görüyorum. Gizemli bir yolculuk. Sonunu, gidişatını önceden tahmin etmediğim bir serüven. Genellikle de beni şaşırtan, sürprizli kitapları daha çok seviyorum. Sağ olsunlar bu kitabın başına da bir ön söz koymuşlar ki... Tadından yenmiyor.
Kitabı okurken neyi nasıl anlamamız gerektiğinden, hikayenin detaylarına kadar her şeyi özetlemiş. Ön sözü okur okumaz bütün tadım kaçtı.
Tüm bu kötü başlangıç hikayesine ve ön yargılarıma rağmen kitap çok ama çok keyifliydi.Söz verdiğim gibi şubat ayına Virginia Woolf'un dört kitabını sığdıramadım ama kitaplığıma tam altı tane Virginia Woolf eklemiş oldum. Yazarı bu vesileyle tanımış oldum, çok da memnun oldum.
Flush, bir köpeğin baş kahraman olduğu güzel bir dostluk öyküsü. İnanılmaz akıcı bir dili var. Okuması keyifli, sürükleyici bir roman.
Virginia Woolf okumaya iyi bir başlangıç yaptığımı sanıyorum. Diğer kitapları da okumak için can atıyorum.

E.


Flush
Virginia WOOLF
Çeviri: Fatih Özgüven
İletişim Yayınları, 2012, 116 sayfa

5 Şubat 2013 Salı

Virginia Woolf Okumaları (Şubat 2013)

Resim Gece Kütüphanesi'nden ödünç alınmıştır...
Beğenerek takip ettiğimiz iki kitap sever blogger Şubat ayı için Virginia Woolf okumaları planlamışlar.
Kitap severler de onlara katılıyor.  Haberlere şuradan ve buradan ulaşabilirsiniz...
Ocak ayının sonlarında S. beni de haberdar etti. Biz de katılmak istedik ancak hangi kitaplarla katılacağımıza karar vermek bugünü buldu :)
Ben ilk defa Virginia Woolf okuyacağım. Hedeflediğim  kitapların hepsini bu ay içerisinde bitiremesem bile kütüphaneme 4 yeni roman katmış olacağım :)
İşte Virginia Woolf'un ŞUBAT ayı içerisinde okumayı planladığımız kitapları...

E.'nin okumayı diledikleri:
-Flush
-Deniz Feneri
-Jacob'un Odası
-Bir Yazarın Güncesi

S.'nin okumayı diledikleri:
-Kendine Ait Bir Oda
-Virginia Woolf Bütün Öyküleri
-Bir Yazarın Güncesi

Verimli bir şubat olması dileğimizle...

E.  

İLK GÜN, İLK GECE, Marc Levy


Farklı bir Marc Levy romanı… 

Bu tanımlamayı daha önce CananTan’ın İz romanının arkasında okumuştum. O, okuduğum ilk Canan Tan kitabı olduğu için ne demek istediğini pek anlayamamıştım. Sonra bir tane daha okuyunca ben bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm açıkçası ki bu konuda S. ile çok farklı düşüncelerimiz olmuştu…

Bunlar da farklı bir Marc Levy romanı olarak adlandırılabilir cinsten ancak bu sefer pek de iyi bir anlamı yok benim için. Bu iki kitabı ayrı ayrı mı yazmalıyım, birlikte mi diye çok düşündüm. Burada esas soru, ikinci kitabı tek başına okumaya kalksam nasıl olurdu? Yani  “İlk Gece” ,  “İlk Gün”den bağımsız okunabilir mi? Elbette okunabilir ama aynı anlamı içerir mi orası tartışılır.

Yazar alışılmış tarzının dışına çıkınca her zamanki çevirmenimiz Ayça Sezen de farklı bir çeviri yolu izlemiş. Öncelikle ben bu çeviriden önceki kitaplar kadar zevk almadım. Çok sık kullanılan, yerlerine ne kullanılabilir bilmediğim ama akıcılığı sekteye uğrattığını düşündüğüm bir sürü kelime var. Çok teknik konularda belki yapılabilecek bir şey yoktur. İki bilim insanının bilimsel gerçekler peşinde koştuğu bir roman çevirmek kolay olmasa gerek. Sonuçta ben sadece bir okurum ama “işlik” nedir, bir matbaacının iş yerinden bahsedilirken neden “işlik” demek gerekir ki? Bir kelime daha vardı roman boyunca kafayı taktığım, bu nedir diye sorduğum, arıyorum bulur bulmaz buraya eklerim.

İlk kitap ile ikincisinin çevirileri farklı isimlere ait. Sanırım yayına yetiştirmek için yapılmış bir hamle, çok fark yaratmamış. Kitaplar arasındaki esas fark başka bir yerde ortaya çıkıyor. Bu yayın işlerinden pek anlamıyorum ama “bu kitapları yayınlanmadan önce kimse okumuyor mu?” sorusu sıklıkla sorduğum bir sorudur. İkinci kitapta Ayça Sezen ismini bu kez çevirmen değil  “yayına hazırlayan” olarak yine görüyoruz. Birinci kitaptaki yazım hatalarının fazlalığı ilk kitabı yayına hazırlayan birisi olmamasından mı kaynaklanıyor, diye sormak geliyor içimden. Yayına hazırlayan bu işi mi üstlenir, onu bilmiyorum ama gerçekten ilk kitap beni bezdirdi yazım hataları konusunda. Umarım bu durum sonraki baskılarda giderilir de bu özensizlik kitabın önüne geçmez.

Gelelim hikayeye,Marc Levy yazmış diye okumamayı tercih ederdim kitabı. Yazarın esprilerindeki ince zekaya bu kitapta da rastlıyoruz ama o kadar. Kitap bana biraz Dan Brown esintisiyle yazılmış gibi geldi. Çok işim olan bir dönemde yaklaşık 850 sayfayı 6 günde okuduğuma bakılırsa zevkle okunacak kitaplar. Yukarıda da yazdığım gibi “MarcLevy’nin yeni kitabı çıktı hemen alıp okumalıyım” demeden okusaydım bu yazı muhtemelen başka şekilde yazılırdı. Heyecanlı ve eğlenceli bir macera romanı okumak isteyenlere tavsiye ederim. Bu kitaplar ne zaman film olarak karşımıza çıkar onu da merak etmekteyim. Yapım epey maliyetli olacaktır muhtemelen çünkü kahramanlarımız sürekli seyahat halindeler. Okuyucuyu içine alan sürükleyici bir macera diyerek ve yazarın eski tarzına bir an önce dönmesi dileklerimi ileterek yazımı bitirirken, herkese iyi okumalar dilerim…


E.


İlk Gün
Marc LEVY
Çeviri: Ayça Sezen
Can Yayınları, Aralık 2012, 420 sayfa

İlk Gece
Marc LEVY
Çeviri: Aykut Derman
Can Yayınları, Aralık 2012, 425 sayfa




29 Ocak 2013 Salı

DOSTLARIM AŞKLARIM, Marc Levy

2013 yılının ilk yazısını Marc Levy ile açmak oldukça keyifli..

Arka kapaktan;

Dünyanın çeşitli ülkelerinde milyonlarca okura ulaşan Marc Levy, son dönem Fransız edebiyatının en gözde yazarlarından biri. Okurlarına bir kez daha duygu ve mizah yüklü bir dünya sunuyor; Londra'nın göbeğindeki Fransız mahallesinde geçen sımsıcak, sevecen ve sevimli bir öykü anlatıyor. 

Otuzlu yaşlarını süren, boşanmış ve çocuklu iki eski arkadaş, hayatlarını yeniden kurmak için aynı çatı altına yerleştiklerinde bir kural koyarlar: Kadınların ve çocuk bakıcılarının bu eve girmesi yasaktır. Biri son derece egoist ve çocuk kalmış, öbürü mükemmeliyetçi ve özverili bu iki adam, kimi zaman çatışarak, kimi zaman uzlaşarak birlikte yaşamaya çalışırken yalnız değildir. Çevrelerinde dostları ve kapılarında bekleyen aşkları vardır. Ama geçmişin izlerini silecek gücü bulabilecekler midir?  

Adımını atınca yemyeşil çimenlere negatif enerjini bırakabileceğin bir balkonda çayımı yudumlarken, kuş sesleri eşlik ediyordu bu huzurlu ana... Efrafta palmiye ağaçları.. Biraz ileride okyanus.. Huzur var burada, sadece huzur! Sessizlik nasıl da güzel. Böyle bir mekanda başladığım kitap önce biraz şaşırttı beni. Hani diğerlerinde beni doğrudan içine çeken Marc Levy kitapları nerede? Neyseki çok sürmedi bu bekleyiş.

Bir Marc Levy romanını daha okuyup bitirmiş olmanın hem mutluluğunu hem de hüznünü beraber yaşıyorum! Mutluyum, çünkü beni bekleyen Marc Levy kitaplarına yelken açmanın vaktidir. Hüzünlüyüm, çünkü tadı yine damağımda kaldı. Gerçi daha önceden okuduğum romanlarını da göz önüne alarak, en keyif aldığımdan aşağıda doğru bir sıralama yapmam gerekse, sanırım bu kitap en alt sırada alır yerini. 

Anlaşılan Marc Levy beklentimi o kadar yükseltmişki ilk satırlarından itibaren konusu ile beni bir an önce sarmasını ve içine çekmesini bekledim. Beklentime cevap biraz daha geç oldu fakat sonuç önemli :) Sonrasında hareketlenen konu beni mutlu etmesine etti de kitap bende alelacele bitirilmiş hissi uyandırdı. Konu biraz daha işlenmeliydi.
  
Kitaptaki kadın karakterlerden birinin bir iki yerde aniden ortaya çıkması biraz tuhaf geldi. 'Heey! Gerçek hayatta olmuyor böyle şeyler' diye müdahale etmek istedim. Ee romanlarda ve filmlerde olmayacakta böyle şeyler nerede olacak değil mi?

Kitabın bir yerine 'senin bakışlarında yaşlanmak istiyorum ve hayatımın sonuna kadar senin gecelerini giyinmek istiyorum' diye bir cümle geçiyor. Nasıl da güzel bir evlenme teklifi ama! Romantik aşıklara duyurulur:)

Aslında kitaptan keyif almamızda çevirmenlerin büyük rolü var. Ayça Sezen'e başarılı çevirisi için çok teşekkürler.


Bu defa Karadeniz parlıyor önümde ışıl ışıl..  Bir sonraki durağı olamayacak kadar kısa geliyor kitap..   

S.

Dostlarım Aşklarım
Marc Levy
Çeviri: Ayça Sezen
Can Yayınları, 2010, 279 sayfa